Kangal’dan kömür karası kül sarısı öyküler

Kangal’dan kömür karası kül sarısı öyküler

İsmet Seyfi gölgesine sığındığı kerpiç evin duldasının bile sıcaktan korunmasına yetmeyeceğini anladı. Alnı, kıvırcık saçlarının arası, kulunçlarından kuyruk sokumuna kadar tere batıp çıkmıştı. Kuru bir söğüt dalından topal ayağına destek için yaptığı çatalını koltuğunun altına yerleştirip kambur duran sırtını doğrulttu. Bütün kemikleri sızladı bir kez daha. Yüzünü ekşitti acıdan. Elini alnında gezdirip gözlerine doğru şıpır şıpır akan teri silmek istedi. Elinin siyah bir ıslaklıkla kaplandığını gördüğünde bastı küfrü!..

Teri, teni simsiyah kömür isine bulanmıştı. Bulunduğu yerden belki bir iki kilometre ötede üç bacasından sarımtırak siyah karışımı duman tüttüren termik santrale baktı. Geldiği güne, yaktığı kömüre, bacasından çıkan dumana, konduğu yerin taşına toprağına kadar saydı sıvadı küfürleri. Elinden başkası da gelmiyordu zaten. Her zaman avucunun içinde tuttuğu hava spreyinden iki fırt çekti ve seke seke -köylünün topal yürüyüşüne böyle demesine kızardı eskiden ama artık alışmıştı o da- yoluna devam etti…

***

Sivas Kangal’la Gürün arasında, bozkırın tam ortasında iki köy vardır. Eski Malatya yolundan, Kangal’a doğru yol aldığınızda sarışın düz ovada bile görünmez ikisi de. Ovanın alçacık tepeleri arasında kaybolmuş unutulmuş gibidirler. Biri Gürün diğeri Kangal sınırları içerisinde kalan komşu iki alevi köyüdür Mağara ve Hamal. Gözden de gönüllerden de ıraktadırlar…

Mağara köyü ana yoldan iki kilometre uzaklıktadır. Ortasından incecik bir dere geçer. Köy, iki tepenin arasına kurulmuştur. Adını köyün girişinde bulunan kocaman bir kayanın içine oyulmuş mağaralardan almıştır. Şimdi koyunların barınağı olarak kullanılan mağara uzun yıllar burada yaşayan insanların evi olmuş.

Sekiz on hanelik köyün güney tarafındaki çıkışında bir başka kaya yer alır. Köyün tarlalarını geçtikten sonra, iri bir kuşburnu çalısının sağında kalan tepedeki kayanın da içi oyulmuştur. Şimdi kuşların yuvası olan ve her daim durmadan yön değiştiren rüzgarın oyuklarında yaz kış ıslık çaldığı kaya bir kaleyi andırır uzaktan.

İki kayanın ve iki tepenin ortasında kalan Mağara köyüne sonradan bir tepe daha eklenmiştir. Üçüncü tepe köye üç yüz, dört yüz metre uzaklıktadır. Kırk yıl önce arpa-buğday tarlası olan, kıyısından Hamal köyüne toprak bir yolun uzandığı bu düzlükte yıllar içerisinde peydahlanan tepe, termik santralin kül yığınıdır aslında!

Kül tepesi koyu gri, beyaz, sarımtırak bir renktedir. Her geçen gün milim milim büyüyen sivri ucu siyahtır. Üzerinde ne ot biter ne bir börtü böcek yaşar, ne de bir kuş uçar!..

Rüzgar nereden eserse o yöne doğru kül tepesinde bir toz hortumu oluşur. Tozlar bir anda havalanır ve rüzgar nereye savurursa o tarafa doğru yol alır. Toz eğer Mağara köyüne doğru gelirse köyü anında görünmez eder. Yaz kış bu havalarda köylüler pencerelerini, bacalarını, kapılarını sıkı sıkı kapatırlar. Ahırlarının duvarlarındaki açıkta kalan boşlukları bile bezlerle, taşlarla doldururlar. Toz daha köyü yutmadan bu işleri bitirip evlerinin içine kaçışırlar.

Kötü kokulu, insanın ağzını boğazını yakan, kurutan bu tozdan solumanın ertesi gün hasta olmak anlamına geldiğini bebeklerden, sokaktaki köpeğe kadar bütün köy ahalisi bilir. Böyle havalarda köylüler tozu görmemek için perdelerini bile sıkıca kapatırlar. Toz, kadim rüzgarın sırtına binerek köydeki bütün evlerin her yanını yoklar. En ufak bir boşlukta davetsiz misafir gibi sokulur girer hiç çekinmeden.

Ağaçların, kavakların, asmaların yapraklarını hoyratça sallar. Geldiği gibi gitmez üstelik. Köyde tüm evlerin çatılarına, ağaçlara, bahçe bostanların üzerine yapışıp kalır. Toz gittikten, rüzgarın sesi durduktan sonra birer ikişer evlerinde çıkan köylüler yolları, köydeki tüm evlerin duvarlarını, pencere kenarlarını, kapı önlerini, cılız otları ve dere boyundaki hastalıklı ağaçları bir karış tozun içinde bulurlar. Yapışkan, dokunduğunuzda elinizi siyaha boyayan bir tozdur bu. O gün kimsenin ağzını bıçak açmaz köyde. Kırk yıllık bezgin bir alışkanlıkla evlerinden, bahçelerinden, hayvanlarının üzerinden tozu temizlemek için tüm gün uğraşır dururlar…

Fotoğraf: Evrensel

Mağara köyünden İhsan Koç, kül dağını göstererek “biz her gün cehennemi yaşıyoruz burada” dedi. “Her insanın yaşama hakkı var ama bu termik bizden bu hakkı aldı. Tarım bitti, hayvancılık da öyle. Kirli suyunu Tohma Çayı’na boşaltıyor termik. Buradan Malatya’ya kadar her yeri kirletiyor yani. Kaderine terk edilmiş bir köyüz biz”. Eşi Fadime Koç astım hastası. Kızları da kanser tedavisi görüyormuş. Doktorlar kanseri termik santralin tetiklediğini söylemiş.

***

İsmet Seyfi Hamal köyünde doğdu, büyüdü. Askerlik yoklaması dışında köyünden hiç çıkmadı da. Doğuştan topaldı. Kuru bir dal gibi zayıftı. Çürüğe ayırdılar. Hep çobanlık yaptı. Eskiden bu bozkırdaki tepelerde koyunun, kuzunun ardından topal topal bir gidişi vardı ki…

Termik santrale sırtını dönüp dedi ki İsmet Seyfi; “O bant yolunun orada koyunlarım çok öldü benim. Pasa suyunu bırakıyorlardı, koyunlar varıp onu içiyordu. Akşamınan devrilip ölüyorlardı. Bir zamandan bir zamana o bacayı kapatmadılar. Yaz kış geliyor o duman, pislik…”. Nefesi tıkanır gibi olunca elindeki spreyden iki fırt çekti. “Yaşım altmışı geçti. On yıldır bu olmazsa nefes alamıyorum.”

Adaşı Mehmet Aygün’ün sesi de gırtlağından zor çıkıyordu. Karaciğer nakli olduğunu söyledi. O da tüm yaşadıkları sağlık sorunlarını termik santrale bağlıyordu; “Elimizi bir yere sürdüğümüzde kapkara oluyor. Ekinimizin içi bile toz. Buğdayı değirmene koyuyoruz, kapkara çıkıyor. Onu yiyoruz biz gardaşım mecburen. Her yer toz, toprak. Ne yol var, ne su. Koca termik suyumuzu aldı, bizi susuz bıraktılar”.

Evin sekisine oturmuş üç kadından en yaşlı görüneni Sultan Altın su meselesini duyunca zor bela kalktı yerinden. “Gel” dedi, “Göstereyim sana çeşmemizi”. Hemen duvarın öbür tarafında ki mutfak tezgahındaki musluğu açtı. Musluktan uzun bir tıssss sesi geldi sadece…

Fotoğraf: Evrensel

Sabahleyin bir saat su veriliyormuş köye. “Oysa”, dedi kadınlardan Selvi Göl, “Şimdi termiğin olduğu yerdeydi su gözelerimiz. Termik tarlamızı da suyumuzu da aldı. Su başka bir şeye benzemiyor ki. Aç duruyorsunuz ama susuz duramıyorsun ki…”

Mehmet Aygün’ün eşine “Konuklarımıza birer çalkamaç yapıver” sözü üzerine içeri koşup zaten az olan sularını yoğurda katıp kaşıkla karıştırmaya başlayan Zeynep Aygün, bir yandan da söyleniyordu; “Çamaşır seriyoruz, külde kalıyor. Hep termiğin külü. Ağzımız burnumuz kurumuş uyanıyoruz uykudan…”

***

Kangal ile Gürün arasında gözlerden gönüllerden ırakta iki köy var. Kömür karası, kül sarısı öyküler anlatıyor köylüler ve ‘ecelsiz’ ölüyorlar!..

Fotoğraf: Evrensel

“Silopi’de Termik Santrale herkes karşı ama hiç kimse konuşamaz!”

"Silopi'de Termik Santrale herkes karşı ama hiç kimse konuşamaz!"

Fotoğraf: Evrensel

Şırnak Silopi’nin Görümlü ve Çalışkan beldeleri arasında bulunan Ciner Holding’e ait Silopi Termik Santrali 2009 yılında faaliyete geçmiş. 135 MW’lık ilk ünite Çinli CMEC firması tarafından inşa edilmiş. Asfaltit yakıtlı bu termik santrale daha sonra yine Çinli firma tarafından 2014 ve 2015 yılında faaliyete geçen 135 MW’lık iki ünite daha yapılmış. 2000’in üzerinde işçinin çalıştığı termik santral adeta bir kale gibi korunuyor.

 

İKİ KORUCU BELDENİN ORTASINDA

İki korucu köyün ortasına kurulu olan termik santralin etrafında gözetleme kuleleri, kalekol ve askeri üs bölgeleri bulunmakta. Termik santralin çevre ve sağlık etkilerini araştırmak için gittiğimiz Görümlü beldesinde iletişim kurmak istediğimiz hiç kimse bu konuya dair bizimle görüşmek istemedi. Etrafında adete kuş uçurulmayan, beldede halkın büyük bir kısmı termik santralle ekonomik ilişki içerisine girmiş durumda. Cudi Dağı’nı eteklerinde bulunan beldenin yaslandığı dağın hemen üst taraflarından çıkarılan kömürler kamyonlarla termik santrale getiriliyor. Termik santralin dev bacasından beyaz bir duman gece gündüz tüterken bu dumanın bazı günlerde siyah bir renge büründüğü dile getiriliyor.

Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

FOTOĞRAF MAKİNESİNDEN KORKAN ÇOCUKLAR!

Fotoğraflarını çekmek için duraksadığımız köy çocuklarından birisinin makinemizi silaha benzeterek korkup kaçması köydeki psikolojiyle dair ip uçları veriyordu. Aracımızın içinden çıkmadan pencereden konuştuğumuz adının bilinmesini istemeyen bir köylü büyük baskı gördüklerini söylüyordu. “Köyde ayda 15 kadın düşük yapıyor” diye çarpıcı bir bilgiyi fısıldar gibi aktaran köylü, “Burada termik santrale herkes karşı ama kimse konuşamaz”!..

Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

TERMİK SANTRALİN DİBİNDE BİR LİSE!

Hemen yanı başındaki tepecikte önünde zırhlı bir araçla nöbet tutan askerlerin bulunduğu termik santral tesislerinin içinde iki büyük baca tütüyordu. Çıkan küller ise tel örgülerle çevrili santralin bahçesine yığılmıştı. Santralle ilgili en ilginç detaylardan birisi de termik bacasına 20 m uzaklıkta Park Çok Programlı Anadolu Lisesi oldu. Adeta termik santralin bahçesinde bulunan lisede başta Görümlü ve Çalışkan beldeleri olmak üzere yakın bölgede oturan vatandaşlardın çocukları öğrenim görüyor. Termik santralle iktidar partisinin adeta iç içe geçtiği, santrale kömür sağlayan şirketin AKP’li Görümlü Belediye Başkanı Ruşen Tellioğlu olduğu, yine kızının da aynı partinin Silopi ilçe başkanlığını yaptığı bilgisini verdi yerelden görüştüğümüz Silopililer.

Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

TERMİK YÜZÜNDEN BİR YIL İÇİNDE 511 İNSAN CANINDAN OLDU

Silopi Belediyesinde görüştüğümüz Belediye Eş Başkanı Süleyman Şavluk termik santralin etkisini Çernobil faciasına benzetti. Silopi halkının santrale karşı güçlü bir karşı koyuş yaptığını belirten Şavluk, “Santral Cudi’den çıkarılan kömürle çalıştırılıyor. Hem doğayı, hem de canlı yaşamını katlediyor. Bu santral sadece bir yıl içerisinde 511 insanın canına mal oldu bu bölgede. Bu santralin sadece bu işi yapanın cebini doldurmasının ötesinde bölgeye hiçbir yararı yok. Düşükler, tansiyon, kanserler uçmuş. Her evde bir kanser hastası var” diye konuşuyor.

MEYVELER DALINDA ÇÜRÜYOR

Santralden önce geçimlerini meyve ve sebzeden sağladıklarını belirten Şavluk, “Şimdi dalında çürüyor. Biz hakkımızı aramaktan vazgeçmedik. Bu santrale karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Bütün halkımıza çağrımız gelin demokratik hakkımızı kullanalım, sesimizi yükseltelim. Toplumun tümünü etkileyen bir sorun bu. Askerin de, polisin de memurun da. Bütün insanlara çağrı yapıyoruz; Gelin gücümüzü birleştirelim, bu soruna karşı demokratik sesimizi yükseltelim.”

DOĞAMIZI ÖLDÜRÜYORLAR

Kendilerine termik santralin geceleri filtrelerini kapattığı bilgisinin geldiğini ifade eden Şavluk, “Görümlü ve Çalışkan beldelerinin incirleri meşhurdu. Ancak şimdi kimse oralardan incir almıyor. Toprakta ciddi bir zehirlenme var ve sebzelere meyvelere karışmış durumda. Doğamızı öldürüyorlar. Ancak kimse gelip bu termik santralle ilgili bir araştırma yapamıyor, haber yapamıyor. Buranın yetkilileri ve insanıyla konuşamıyor. Sesimizi ne kadar yükseltsek de buranın dışına çıkamıyor. Hali vakti yerinde olan insanlar çocuklarını buradan kaçırıyor. Kaçan kaçana!” diyor.

Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

KONUŞANI AKŞAM İFADEYE ÇAĞIRIRLAR

Silopili yurttaşlardan Mesut Değer de termik santralle ilgili yakınlardaki köy ve beldelerden kimsenin konuşamamasını onların devlet memuru olmasına ve santralde çalışmasına  bağlıyor. Herkes “Termik santrale karşı konuşursam akşam ifadeye çağırırlar, maaşımdan olurum diye korkuyor. Oradaki bir arkadaşım ayda 15 çocuk ölü doğuyor diyor. Bu böyleyse hâlâ neden konuşmuyorlar? Yıllardır AKP’nin yandaşı bu termik santral”.

Bahçelerindeki incirleri, narları artık yiyemez hale geldiklerini söyleyen Değer, “Çünkü içi kapkara. Hayvanlar ve insanlarda kanser vakaları arttı. Pis bir koku geliyor geceleri. Çok kişiden duydum kadınların düşük yaptığını. Sebebi termik diyorlar”.

 

 

Termik santral kıskacındaki Silopi “tinne köy” olma yolunda!

Termik santral kıskacındaki Silopi "tinne köy" olma yolunda!

Fotoğraf: Evrensel

 

Türkiye’deki kömürlü termik santrallerin çevre ve sağlık etkileri konusunda araştırmalar yapan Yeryüzü Derneğinin gitmediği bir iki termik santralden birisi de Silopi Termik Santrali. Diğer yerlerdeki santrallerin aksine hemen hemen hiç ses soluk çıkmayan, haberlere kırk yılda bir konu olan Silopi’deki termik santralle ilgili görüşmeler ve çekimler beklenildiği gibi bir hayli sıkıntılı geçti. İlçe, bölgenin genelinde olduğu gibi polis ve jandarma tarafından çok sıkı bir güvenlik çemberi içine alınmıştı. Giriş çıkışlar da sıkı denetimlerle yapılıyordu. Nusaybin tarafında fuel oil yakıtlı Karkey, Zaho tarafında kömürlü Cenal Termik Santrallerinin tam ortasında kalan Silopi’de anlatılanlar termik santral gerçeğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer nitelikte. Görüşebildiğimiz Silopililerin anlattıklarına göre termik santralin sağlık ve çevre etkileri ‘felaket’ diye nitelenecek derecede kötü. Yörede herkesin karşı olduğu söylenen termik santrale karşı, özellikle santrale yakın köylerde hiç kimse konuşamıyor!

SEREBİYE KÖYÜ İLK DURAK

Yeryüzü Derneğinden Akif Pamuk ile termik santralin etkileri ile ilgili görüşmelerde bulunmak için Mardin havaalanından Silopi’ye doğru yola çıktığımızda ilk görüşmeleri yaptığımız yer Silopi’ye girmeden ilçeye bir iki kilometre uzaklıktaki Serebiye köyü oldu. Görüşeceğimiz kişi olan Sait Değer bizi köyün hemen girişinde karşıladı. Birkaç evin üçgen biçimiyle yerleştiği küçük bir mahallede üçgenin sivri ucundaydı evi. Üçgenin ara boşluğunda kocaman iki tane TIR park etmiş, onların yanında da bir iki otomobil görünüyordu.

30-35 yaşlarında, siyah sakallı, hafif etine dolgun, esmer, güleç yüzlü bir adamdı Sait Değer.

Fotoğraf: Evrensel

İKİ ÜNİVERSİTE BİTİRMİŞ BEŞ DİL BİLEN “DİPLOMALI ÇAYCI”

Yolda, çay içtiğimiz küçük bir çardakta tanıştığımız ve anında ahbap olduğumuz Şehmuz vermişti Sait’in telefonunu. Şehmuz biri Türki Cumhuriyetlerin birisinde olmak üzere iki üniversite bitirmiş, üstüne yüksek lisans yapmış, yurt dışına gidip çalışmış, beş yabancı dil bilen kendi tabiriyle “diplomalı çaycıydı”. Cizre’yi çıktıktan sonra Silopi’ye doğru yokuşa saran yolun sağ tarafında, Cizre nehrini uzaktan gören bir yerdeydi çardağı. Tam karşısındaki tepenin ucunda askeri bir nöbet kulübesi bulunuyordu. Gölgesine birkaç taburenin ancak sığdığı çardakta yayık ayranı, çay, limonata satıyordu. Çardağın elektriğini bir güneş paneli ile elde ediyordu. Termik santralin çevre ve sağlık etkisine dair haber yapmaya geldiğimizi söylediğimizde santrale komşu Serebiye köyünden Sait’i aradı yanımızda. Durumu anlatıp bize yardımcı olmasını istedi.

GÜVERCİN TAVANLI MİSAFİR ODASI

Sait’in klimalı misafir odası öğleden sonra gölgede 40 dereceyi bulan Silopi sıcağında cennet gibi geldi bize. Çok zevkli döşenmiş, tabandan tabana gri-beyaz yumuşacık tüyleri bulunan bir halı ile kaplıydı. Tavanında ise pamuk gibi beyaz birkaç bulutun da bulunduğu masmavi bir gökyüzünde uçan güvercinlerin resmi vardı. Odanın bütün duvar diplerine, televizyonun bulunduğu duvar hariç yumuşak kalın sırt dayayacak minderler diziliydi. Yaklaşık iki saate yakın konuştuk Sait’le. Bu konuşmanın bir bölümüne kendisini yaşlarında amcasının oğlu Sadullah da katıldı. O da Sait gibi sınırdan kamyonla taşımacılık yapıyordu. O da Sait gibi işlerin durma noktasına geldiğini anlattı. “Birkaç yıl önce yılda 85 bin dolar kazanıyordum. Şimdi 500 dolar ancak giriyor kasamıza. Ufak tefek tarlamız bağımız olmasa aç kalacağız” dedi.

“YARI İNSAN YARI BAŞKA BİR ŞEY BEBEKLER DOĞDU”

Tarlaların artık eskisi kadar ürün vermediğinden yakındı Sait. Sebebini köye bir iki kilometre uzaklıkta bulunan Karkey Termik Santraline bağladı. 2000-2001 yıllarında termik santralin ilk kurulduğu dönemde santralin etkisi ile ilgili hiçbir bilgilerinin olmadığını, kendilerine iş aş kapısı diye anlatıldığını söyledi ama birkaç yıl sonrasına dair sözleri nasıl korkunç bir gerçeklikle yüz yüze olduklarını dile getiriyordu; “Burada ilk kurulduğunda filtre takılacaktı. Başlarda takıldı da. Zararı azdı o zamanlar. Sonra büyüdü santral. Büyüdükçe filtreler çalıştırılmamaya başlandı. Sadece denetleme geldiğinde çalıştırılıyordu. Bir süre sonra köyde hastalıklar arttı. Kadınlar da düşükler korkunç bir şekilde çoğaldı. Sakat doğumlar, yarı insan yarı başka bir şeye benzeyen bebekler doğdu. Hayvanların ölümleri başladı. Oysa termik santralden önce binde bir olan bir olaydı bu”. Sık sık doktora gitmeye başladıklarını, termik santralden kaynaklı sağlık sorunlarına dair raporlar aldıklarını söyleyen Sait, bu raporlarla termik santrali kapatmak istediklerini ancak bunun mümkün olmadığını ifade etti. Bir süre sonra doktorlar da rapor vermemeye başlamış zaten; “Verdik başımıza iş açıldı. Gidin başka doktorlar versin” demişler.

Fotoğraf: Evrensel

EKİNLER ÖLDÜ!

Suriye’yle yaşanan kriz sonrası taşımacılık işinin durma noktasına geldiğini, bunun yanında atadan bu yana yaptıkları tarımda da termik santralin etkisini görmeye başladıklarını dile getiren Sait şunları anlatıyordu; “Köyün geneli nakliyatçı. Hem ziraat hem nakliyat. Ama ziraat bitti. Eskiden 500 dönüm ekerdik şimdi 100 dönüme kadar düştü. Traktörler boş durmasın diye ekiyoruz tarlayı. Santralden önce çok güzel verim vardı.”

Ekinlerimiz olmuyor artık. Boy var başak boş. Ekinler öldü!.. Şu an bir kavunun bile tadı yok. Termik santralin ilk yapıldığı dönemlerde biz damlarda yatardık. Sabahleyin uyandığımızda gökyüzü tamamen bir kara buluttu. Bacadan çıkan duman gökyüzünü tamamen kapatmıştı. Beyaz çamaşırları yıkayıp astığımızda sabah grileşiyordu”.

“TİNNE KÖY OLMUŞUZ!..”

Seslerinin duyulmadığını, adeta hiç yoklarmış gibi bir umarsızlıkla kaderlerine terk edildiklerini anlattı Sait; “Biz burada unutulmuşuz. Tinne köy olmuşuz! Kimsenin haberi yok ne çektiğimizden. Ne acılar gördüğümüzden. Bu köyde genç yaşta ölen bir sürü insan var ama kimsenin haberi yok. Amcam dağ gibi adamdı. Ankara’ya, Batman’a, Diyarbakır’a birçok yere doktora götürdüm. Doktorlar hastalığını bile bulamadı. Ankara Numune Hastanesinde vefat etti. Amca oğlum da gençti, o da aynı şekilde öldü!

* Tinne: Yok – Kürtçe

Silopili Selahattin Şık: ‘Keşke ben bir köpek olsaydım!..’

Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

Silopi’de termik santral ve diğer çevre sorunlarına karşı yıllardır mücadele eden Cudi Ekoloji ve Kültür Derneğ 2016 yılında KHK ile kapatılmış. Dernek Başkanı Avukat Fadıl Tay çevre koruma ve termik santralin zararlarına karşı yaptıkları eylemler nedeniyle hâlâ yargılandıklarını söylüyor. HDP ilçe binasında görüştüğümüz gazete dağıtımcısı Selahattin Şık’ın sözleri ise yıllardır baskı altında yaşamanın insanlar üzerinde nasıl bir psikoloji oluşturduğuna çok çarpıcı bir ışık tutuyor.
Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

EN BÜYÜK SIKINTIMIZ TERMİK SANTRAL

Fadıl Tay derneği kurduklarında aralarında öğretmenler, avukat, imam, öğrenci gibi her meslek ve yaş grubundan kişinin bulunduğunu ama çoğunluğun gençlerde olduğunu söylüyor. “En büyük sıkıntımız termik santraldi. Asfaltitle çalışan tek santralmiş. Toplam 405 MW’lık elektrik üreten bir santral”. Tay’ın termik santralin sağlık etkisi ile ilgili sözleri resmi rakamlardan öte gözlemlere ve bazı kurumlardan gizlice de olsa aktarılan bilgilere dayanıyor. Kanser oranları, türleri vs. gibi resmi verilere ulaşmak ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Silopi’de de çok zor, hatta olanaksız!

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Tay, ilçedeki sağlık sorunlarına dair şunları anlattı: “2009-2010 yılları arasında kadınlarda düşük doğumlarda çok ciddi artış vardı. Çeşitli hastalıklar türemişti. Biz hemen suç duyurusunda bulunduk. Ancak işleme alınmadı. Hâlâ da sürüyor sanırım. Hasta olanlar da hastalıklarını saklıyor. Akrabaları termikte çalıştıkları için ses çıkaramıyorlar. Öğrenilmiş bir çaresizlik var. Silopi’de 2015’ten sonra resmi olarak bizden kemoterapi için izin, yol yardımı alan kişi sayısı 200’e yakın kişi oldu. Doktorlar ‘Ne oluyor, sizden geliyor neredeyse bütün hastalar’ diyorlar. Kanserler çok genç yaşlarda görülmeye başlandı, 18 yaşında kolon kanseri var. Abartısız her evde neredeyse bir kanser vakası var. Doğal olarak insanlar ‘Biz çocuklarımızı nasıl sağlıklı tutacağız’ diyor. Bizim meslekten birçok avukat arkadaş evini taşıdı mesela Silopi’den. Politik sıkıntılar da var ama hepsi birbirine bağlı. Birine ses çıkaramazsanız stres de artıyor. Kanserler de çoğalıyor. Hiç sigara içmeyen arkadaşlarımız var. Bir yıl içinde 15-20 genç arkadaşımızın adını sayabilirim. Devlet hastanesi bize kısıtlı bir bilgi verdi”.

SINIRIN ÖTE YAKASINDA ZAHO DA TERMİK SANTRAL MAĞDURU

Ehliyet kursunda eğitmenlik yapan 36 yaşındaki Yunus Belgiş’in dört çocuğu var. Termik santralin zararları ile ilgili araştırmalar yaptıkça endişesinin arttığını söyleyen Belgiş, “En büyük kaygım Silopi’de çocuklarıma sağlıklı bir gelecek olmaması. İmkanım olsa bugün ayrılırım. Çünkü biz burada göz göre göre ölüyoruz! Her gün sela sesleri duyuluyor ilçede. Sınırın öte yakasında ki Zaho’da termik santrale 5 kilometre uzaklıkta. Sosyal medyadan izlediğim kadarıyla oradaki durum bizden de kötü” diyor.

“KAZ DAĞI NEYSE CUDİ DE O”

Halkın termik santrale karşı yıllardır süren mücadelesinden bir sonuç çıkmaması üzerine “hiç olmazsa filtre taksınlar” noktasına kadar geldiğini anlatan Tay, bu taleplerinin de duymazdan gelindiğini söylüyor. “Ciddi masrafları var o yüzden yapamıyoruz” diyorlar. Oradaki kâr zaten trilyonla ifade ediliyor. Bir günlük kârınızı filtreye verseniz zaten bu masraf çıkar. En azından zehir azalsın. Hukuk mücadelesi verip termik santralin kaldırılmasına çalışacağız. Bu sorun yerelde kalmamalı. Kaz Dağı deyince bizim de ciğerimiz yanıyor. Oradaki doğa neyse Cudi’deki de aynıdır bizim için.”

Fotoğraf: Evrensel/Özer Akdemir

KALP KRİZİ YAŞI 3’E İNDİ

Silopi Belediye Meclisi Başkanı Mehmet Yalget Tekin, termik santralin etkilerini yaşamlarında çok net biçimde hissettiklerini anlatıyor. “Kalp krizi oranları üç yaşa indi” diyen Tekin, kaza dışında eskiden genç ölümü olmayan ilçede artık gençlerde de kanser ve kalp krizi gibi hastalıklarda ölümlerin çok sık yaşandığını söyledi. Tekin, tarımın da içler acısı bir halde olduğunu dile getiriyor: “Ürünlerimiz de yeteri kadar olmuyor. Pamuk da dışarı gitmiyor, toprak da etkilendi. Eskiden ekilen pamuktan binlerce ton alınırken şimdi verim ciddi oranda düştü. Bunun sebebi de hava kirliliği ve asit yağmurları. Eskiden kendi buğdayımızı üretip kendi ekmeğimizi yaparken şimdi onu da yapamıyoruz. Yerli buğdayımız da yok olmak üzere”

“KÖPEK KADAR DEĞERİMİZ YOK!”

İlçede, ’90’lı yıllarda kontrgerilla tarafından işkence ile öldürülüp BOTAŞ kuyularına atıldığı ortaya çıkan onlarca politik cinayetin travmasını hâlâ hissetmek mümkün. BOTAŞ kuyuları lafı geçtiğinde birkaç cümle sonra kuyulara atılan genç insanların sözü edilmeye başlanıyor. Günlüğü 40 liraya gazete dağıtıcılığı yaptığını söyleyen Selahattin Şık’ın da amcası öldürülüp BOTAŞ kuyularına atılmış. Muhalif Kürt medyasının dağıtımını yaptığı için sürekli tehdit altında olduğunu anlatan Şık’ın sözleri son derece düşündürücü. Yaşadığı, hissettiği gerçekliği çok çarpıcı sözcüklerle ortaya koyan Şık’ın bütün yaşananlara rağmen son sözü yine kardeşlik üzerine: “Bugün yarın beni yakalayacaklar, gazete dağıttığım için. Yakalamazlarsa bir sokakta arabayla çarpıp kaza diyecekler. Niye? Biz burada sesimizi çıkarıyoruz çünkü. Keşke ben bir hayvan olsaydım. Gerçeği diyorum. Bir köpek olsaydım da insan olarak burada yaşamasaydım. Keşke insanların binde biri köpek gibi sadık olsaydı. Köpek kadar değerimiz yok. Bu dünya bizim değil aslında. Ölüm eşittir ama hak eşit değildir. Burası böyle bir ülke. O yüzden dağa giden çok olur. Hiç kimse bu saatten sonra kimseye kölelik yapmaz. Bak Saddam’a, Kaddafi’ye ne oldu? Senin en yakının Kürtlerdir zaten. Kürtlerle bir ol Ortadoğu’nun gücü olursun. ABD o zaman senden korkar. Birleşsek hiç kimse bizim hakkımızdan gelemez. Hem gücümüz hem zenginliğimiz. Hem de kardeşiz biz gerçekten…”

Silopi’den, ilçeye girdiğimiz gibi polis arama noktasından geçerek ayrıldık. Tam da bizim ziyaretimiz sürecinde Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine, daha seçimlerden dört ay geçmişken, sudan gerekçelerle kayyum atanmasının moral bozukluğu vardı. Termik santralle zehirlenen, politik görüşleri nedeniyle hep dışlanan, örselenen, yine de son sözü bile kardeşlik olan mazlum bir halk bıraktık geride.

 

Özer Akdemir’in yazıları Evrensel Gazetesi’nda yayınlandı. Bağlantıları aşağıda yer alıyor.

https://www.evrensel.net/haber/385667/termik-santral-kiskacindaki-silopi-tinne-koy-olma-yolunda-2

https://www.evrensel.net/haber/385696/silopide-termik-santrale-herkes-karsi-ama-hic-kimse-konusamaz

https://www.evrensel.net/haber/385733/silopili-selahattin-sik-keske-ben-bir-kopek-olsaydim

https://www.evrensel.net/yazi/84702/kangaldan-komur-karasi-kul-sarisi-oykuler