Yazan:  Birsen Üzgeç

 

 

Biz elindeki nimetin değerini bilen ve yaşamak isteyenleriz…

Biz başka bir hayat mümkün diyerek yola çıkanlarız.

Çok insanın çoğu zaman tası tarağı toplayıp, kıra-kırsala kaçma duygusunu yaşadığını biliriz. Buradaki kaçma sözcüğü tam anlamını içermektedir. Çünkü kent yaşamının tüm nimetlerine rağmen ruhu nasıl boğduğunu herkes bilir. Telefonlar, televizyonlar, bilgisayarlar, ne yapacağımızı nerede olmamız gerektiğini neyi hayatımıza dahil edeceğimizi dikte eder. Metrolar, tramvaylar, otobüsler tüm raylı sistemler nerede duracağımızı ne zaman nasıl yürüyeceğimizi mekanik bir sisteme bağlamıştır. Baş döndürücü kalabalıklar bizi insanlara hatta kendimize yabancılaştırmıştır.

Büyük şehirlerin, metropol yaşamının; geniş ama ruhumuza dar çıkmazlarında kalınca köyü, dağı ovayı hayal ederiz.Elimizi kolumuzu bağlayan endüstriyel-teknolojik düzenin içine hapsolmuş ve karnını doyurup ruhunu açlığa mahkum etmiş bir topluma dönüşümün çaresiz bekleyişlerini biliriz.

Çiçeğin kokusunu, yaprağın dokusunu özlemek özümüzdeki insanın açlığıdır. Sabahlar alarmsız kalkıp bir dağ yürüyüşünden dönerken toplanan adaçayının verdiği mutluluk, kuş cıvıltılarını, köpeğin havlayışını, horozun ötüşünü hayal ederek üç-beş günlük dinlenme zamanlarında bildiği köylere koşmak isteyenleri biliriz.

Öyleyse;

Kadınlar, erkekler, çocuklar, gençler, hayallerle ömrünü geçiren ve geçirmekte olanlar;

Sıyrılın mevkilerinizden ve egolarınızdan, her gün şikayet edip hizmetinde kusur etmediğiniz mekanik sisteme karşı; bir şey yapın.

Kendinize sorular sorun ve o sorulara vereceğiniz cevapları düşünün.

Nasıl yaşamalıyız!

Toprak, hava, güneş ve suyun olduğu her yer yaşam alanımızdır. Gittikçe çoğalan; ruhu köyde, şekli kentte kalmış olan toplum neden özüne dönemez.Biliyoruz ki sürdürülebilir olan her yaşam alanında toplumsal dönüşümler kurulabilir.

Keşfedilmesi gereken iki bakış açısı vardır.

Biri kentte yaşarsın, elin kolun gözün kır yaşamında olur, emeğini varlığını katar parçası olursun onun. Sonradan döneceğin yeri başından kurarsın.

İkincisi ise elini kolunu bağlayan her şeyden sıyrılabiliyorsan toplarsın tası tarağı en olmak istediğin topluluk yaşamına katılırsın.

Marcus Tullius Ciçero ‘’Yaşamak için yemelisin, yemek için yaşamamalısın’’derken nasıl yaşamalıyız felsefesinin özünü söylemiştir.

Kırsalda üreterek, paylaşarak, yaratarak yaşama süreci parayı, maddeyi, teknolojiyi iradeyle kontrol edebilmektir. Nasıl yaşamalıyız sorusuna vereceğimiz cevaplar kılavuzumuz olur. Kırsalda yaşamanın getireceği zorlukları yaşamın parçası ve doğası olarak görmeliyiz.

Nasıl yaşamalıyız?

Tek başına mı topluluk ile mi? Ben topluluk seçeneği ile devam edeceğim.

Topluluk yaşamında iletişim dilimiz ne olmalı?

Ne üretmeliyiz?

Nasıl paylaşmalıyız?

Doğaya nasıl uyum sağlamalıyız?

Yaklaşan iklim krizine karşı bireysel ve toplumsal olarak nasıl önlemler almalıyız?

Doğadaki dişil ve eril enerjiden dengemizi nasıl kurmalıyız?

Her soru kendi içinde onlarca nasıl-neden sorularını da beraberinde getirdiği gibi bizi düze çıkaracak cevapları da vermiş olur.

Ekolojik kırsal yaşamda sorulara vereceğimiz yanıtlar topluluğun felsefesini ve vizyonunu oluşturur. Uzun ve derin bir süreci gerektirir.

Yol almak adım atmayı gerektirir.  Adımlar deneyimlerimizi oluşturur. Deneyimler ise başka bir hayata giden yolun ufkunu öngörmemizi sağlar.

Biz başka bir hayat mümkün diyerek adım atanlarız.

Biz her yerde bolluğun bereketin, nimetin varlığını görerek ona uyumlu yaşamak isteyenleriz.

Çocuklarımızın doğaya uyumunu, yaşlılarımızın çocukluklarını yaşatmak isteyenleriz.

Birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var. Her insan bir yaratım enerjisidir. Ve biz bunu birleştirerek farklılıklarımızı renkliliğimiz olarak yaşamak isteyenleriz.

Biz çok konuşarak değil, kalabalıklarda sessizliği koruyarak,

Biz donanımını ekolojik kültür ile harmanlayıp yeni bir toplum düzenine evrilmesini amaçlayanlarız.

Biz egolarımızdan arınıp üretkenliği çoğaltarak yaşamak isteyenleriz.

Beraber okunan kitaplar, ateş başı sohbetler, toprağın huzuru, alın terinin değerini ortaya çıkararak belki de en önemlisi güvenerek sırtımızı birbirimize yaslayarak ve ortaya çıkan paylaşım enerjisinden beslenen bir toplulukta yaşamak isteyenleriz.

Ya siz?

25.01.2022/MİLAS-ÖREN